Ara
Close this search box.

Amerika, Sarraf ve Komplo Teorisi

Hani her şey kıskanç ülkeler tarafından, Türkiye ve Büyük Dünya Liderimizi çekemedikleri için oluyor ya, bunun Rıza Sarraf kısmına bakacağız.

Rıza’nın itiraflarıyla olayı yaklaşık olarak şöyle toparlayalım.

Adam Türkiye’ye geliyor, jet sosyetede boy göstermeye başlıyor. Tam da İran ile ambargo uygulamasına geçilmişken bu genç adam akla zarar rakamlardan bahsediyor. Nereden geldiği belli olmayan müthiş servetiyle beraber bizim ağzı açık kan emici yalaka sosyetenin beğenisini kazanıyor.

Bizimkiler sever böyle işleri, paranın kaynağını, insanların gerçek amaçlarını sorgulamaz.

Bir de üstüne sözde bir sanatçıyla evlilik yapıyor. Para, pul gani!

Sanatçı hanım da hemen bir çocuk peydahlıyor, şahane bir hayat.

Adam bankadan kredi almaya çalışıyor ama banka bu adama hesap bile açmıyor. O da hanımının bir resepsiyonda tanıştırdığı Egemen’e gidip yarım milyon doları toka ediyor. O da ben senin işini çözerim diyerek kendisini Zafer Ağbisine götürüyor. Zafer Ağbisi ben senin bu işini çözerim ama %50’sini alırım sonra da komisyona bağlarız diyor.

Anlaşıyorlar.

Önce Büyük Dünya Liderimizin kankası Aktifbank sonra Halk Bankası olmak üzere çalışmalara başlıyorlar. Sarraf kardeşimiz mahkeme de “seçim öncesi 4 milyar dolarlık ihracat talimatını Beyefendi verdi, biz de altın işine ağırlık verdik” diyor.Halkbank’da petrol ve doğalgaz hesapları ayrıydı diyor. “Ben doğalgaz işini çözüyordum, petrol işini aynı formülle çözdük. Bu işe bakan Seyad Ali Ekber Mir Vekil bakıyordu, Hakan Fidan’ın dostudur. Dolmabahçe’de Fidan aracılığı ile Beyefendi ile görüştü, Aktifbank deşifre olunca Beyefendi araya girdi” diyor.

Nasıl?

“Tapelere yansıyan konuşma bana aittir, elemanıma $500.000’ı hazırlattım, konuyu Ortaköy’de AB ofisinde konuştuk, konuyu ben çözerim dedi bana” diyor.

Yani bir anlamda 17-25 “alo bıbıcım” tapelerinin doğruluğu ispatlanıyor.

Bilal oğlanın babasına “dün Sıtkı Bey geldi bize 10 milyon dolar verecek ne diyorsun” sorusuna “Kendisi bize ne söz verdiyse onu getirecekse getirsin, getirmeyecekse gerek yok. Başkaları getiriyor da o niye getiremiyor, laf mı” şeklinde cevap veren “Büyük Dünya Liderimiz konuşmasını “bunlar kucağımıza düşecekler merak etme” diye bitiriyor, 17-25 Aralık olaylarından bir gün önce de yıllık hacmi 35 milyar lira olan Cumhuriyet tarihinin en büyük doğalgaz işi akape tarafından ihalesiz olarak Sıtkı efendinin Turang şirketine veriliyor.

Dahası var.

Ne diyor Rıza efendi?

“Ambargoyu 2005’de delmeye başladık, 2010’da adamlarım Rusya’da yakalandı. Selçuk Şanlı’nın kurduğu şirkete ait tankerlerle petrolü Umman’a götürüp, Umman petrolü diye satıyorduk” diyor.

Şimdi işin en can alıcı noktası.

“Naylon şirketler ve naylon faturalarla ihracaat yapmış gibi gösterdik, paralar valizlerle nakit olarak İran’a gidiyordu” diyor.

Bakın, kimse size İran ile iş yapamazsınız demiyor. Bilakis, eğer bu hırsızlık yapılmasaydı, Rıza ile siyasetçilerin cebine milyonlarca dolar girmesi ve uluslararası imza attığımız bir anlaşmayı delerek kepaze olmak yerine ticareti seçmiş olsaydık, çok ciddi bir üretim ve ihracatımız olacaktı. Dünya devletlerine de böyle kepaze olmayacaktık.

Rıza mahkemede konuşmaya devam ediyor. Halkbank’da Süleyman Arslan’a selam versek borçlu çıkıyorduk, rüşvete doymuyordu diyor. Ekibime onun imzasını photoshop ile taklit ederek işlem yapmaları talimatı verdim diyor, iyi mi?

Süleyman Arslan bizi uyardı, Amerika bu işe uyandı diye daha çok para istiyordu.

Bu hacılar Amerika’nın uyarılarını, Rusya’nın raporlarını ve hatta İran’ın bile bu rüşvet ve hırsızlık olaylarından rahatsız olarak Rıza’nın ortağı Babek Zeycani’yi idama mahkum etmesini görmemezlikten gelmeye devam etmişler.

Para hırsı böyle bir şey.

Şimdi gelelim benim yazdığım senaryo’ya, yani Rıza’nın yakalanması ve yakalanmasından hemen sonra benim “bu adam itirafçı olacak” kehanetime.

Hikaye bu ya, olay artık açığa çıkmıştır.

Rıza’nın ortağı için verilen idam kararı Rıza’yı çok korkutmuştur. Rusya’nın rapor hazırlaması bunu mali polise göndermesi ve dolayısıyla bilginin Amerika’ya gitmesi Rıza’yı huzursuz etmiştir.

Bir de bazı adamlar peydah olmuştur. Rıza’yı izlemeye başlarlar. Rıza güvenlik önlemlerini arttırır, zırhlı araba aramaya başlar, birileri devamlı onların fotoğraflarını çekmektedir. Her an takip ediliyormuş hissi o kadar rahatsız eder ki, hemen oturdukları ve kaçak tadilat yaptırdıkları o güzel boğaz yalısından daha güvenli bir yere taşınmak için arayışa girer.

Tam o sıralarda bir İran’lı arkadaşı onu arar ve “İran desteğinden dolayı araplar seni öldürecekler dikkatli ol” diye uyarıda bulunur. Arkadaşı ile buluşur ve arkadaşı ona bir teklifte bulunur. Sen gıda işlerine gir, zaten ismin açık değil, kimse bilmiyor hatta git Amerika’ya yerleş, keyfine bak, biraz uzaklaş, işini nereden olsa takip edersin nasıl olsa” der.

Rıza çekinir, Amerika olabilir mi gerçekten?

“Elbette olur” der arkadaşı. “Gel Miami’de sana muhteşem bir ev alırız, yatını çekersin, off shore bankacılık da var, biraz uzak dur bu işlerden, gıda işi yaparız, sen istersen benim içeride üst düzey bir tanıdığım var, yatırım vizeni filan her şeyi halleder, biraz paranı alır ama tereyağından kıl çeker gibi hallederiz” der.

Rıza’nın hoşuna gider, kabul eder.

Arkadaşı onu Amerikalı yetkili ile görüştürür. Adam çok iyi kontakları olan, eskiden hükümete çalışmış biridir. Rıza’nın bütün işlerini halledebileceğini, yatırımcı vize benzeri işleri bir haftada bitirebileceğini söyler. “Miami’ye gidin, sizi karşılatırım, hem ev hem de iş durumlarını yerinde görün, uygun görürseniz çok iş yaparız” der.

Rıza kabul eder, adam da gerçekten bütün işlerini bir haftada halledip pasaportunu getirir.

Rıza sevgili eşine Miami’de yaşayacakları evi, yeni hayatlarını filan anlatarak heyecan içinde uçağa iner ve Miami’ye iner.

Uçaktan daha iner inmez onun vize işlerini hallettiğine inandığı adam karşısında durmaktadır.

Şaşırır, biraz da sevinir. Demek nasıl kontakları varsa artık!

“Federal Hükümet adına seni tutukluyorum” dedikten sonra kelepçeleri takılınca daha da çok şaşırır, nutku tutulur.

“Gel” derler bize her şeyi anlat, zaten biliyoruz”.

“Anlatacak bir şeyim yok” der, arkasında kapı gibi devletler vardır nasıl olsa.

“Bak” derler, sen müebbet yiyeceksin. Sen ölümü beklerken senin rüşvet dağıttıkların keyif içinde yaşamaya devam edecekler, sen bilirsin”.

Uzun geçen bir kaç hafta, yaşamaya hiç alışık olmadığı hayat, gardiyana bile vermeye çalıştığı halde veremediği rüşvetle beraber morali son derece bozuktur.

Amerikalıların hiç acelesi yok gibidir. Ne kadar çabalasa da gerçekten her şey Amerikalıların dediği gibi gelişmektedir.

Mahkemeye gidip gelirken çok nahoş(!) bir olay olur.

Cezaevi tutuklularından biri Rıza’ya saldırır.

Rıza çok korkmuştur.

Türkiye dahil herkes ayaktadır. Avukatlar “müvekkilimizin can güvenliği yok” diye basarlar yaygarayı.

Amerikalılar tekrar gelir Rıza’ya. Seni korumak için elimizden geleni yaparız ama sen dediğimizi bir daha düşün. Gel anlat her şeyi. Sonra seni şahit koruma programına alırız, ölüm korkusu olmadan rahatça yaşarsın, müebbetten de kurtulursun, bu hayat hoşuna gidiyor mu derler.

Artık çok yorulmuş, yıpranmış ve ölüm korkusuyla yaşayan Rıza da bu teklifi bayıla, bayıla kabul edip ötmeye başlar.

Nasıl senaryo?

Beğendiniz mi?

Geçtiğimiz gün akape fikrinin ana babası Graham Fuller için yakalama kararı çıkarıldı, yani kılıçlar çekildi.

Hemen ardından Türkiye Rıza’nın mallarına el koydu.

Yani önce önemli değil diyerek sonradan nota konusu olan Rıza’nın hukuksuz, iftira dediği her şey resmi olarak kabul edilmiş oldu.

Muammer Güler’den başlayan, adı rüşvete karışmış isimlerin üzerine giden yok.

Neden acaba, ucu nereye gidiyor?

Araştırma komisyonu kurulmuştu TBMM’de hatırladınız mı?

Nerede bu vatansever akape’liler?

Hani ikna olmuşlardı ortada bir yanlışlık, suç, rüşvet filan yoktu!

Şimdi ne olacak?

2006’da BM’de alınan 1696 sayılı kararla Türkiye’nin dahil olduğu ülkeler, İran’ın nükleer silahlanma çalışmalarını engellemek için ambargo uygulamaya karar verdiler.

Türkiye bu ambargoyu deldi.

Rüşvet ve hırsızlık olayları ile rezil oldu, tweelerin sesi kısılsada dünyada herkes bunu konuşuyor.

Şimdi bankalara ve uluslararası ceza mahkemesi kararlarının devreye girmesiyle Türk Hükümetine yaptırım ve dudak uçuklatıcı cezalar gelecek.

Ya da farklı pazarlık kapıları açılacak.

Bunlar daha güzel günlerimiz.

Hala Büyük Dünya Liderimiz ve onun çanakçısı Bahçeli efendiyi destekleyenleri gönülden alkışlıyorum.

Anladınız siz onu.

 

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

2 yanıt

  1. ve biz butun bu olup bitenlerin cezalilari bir nesil olarak tarihin karanliklarindaki sandalyelerimizde bir film izler gibi izleyecegiz… yasasin milleti ekranlarda uyutan Turk Dizileri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir