Ara
Close this search box.

Su Uyur Hulusi Akar

Amerika tarafından ödüllüdür.
Türk Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde aldığı ödül, iki ülke arasındaki ilişkilere verdiği katkılarından dolayı verildiği açıklanmış ve Liyakat nişanı ödülünü meşhur “Çuval Olayı” emrini veren Ray Odierno bizzat takdim etmiştir.

hulusi Kayseri doğumludur.

Kuleli, Işıklar, Maltepe gibi askeri liselerden mezun olmayıp, Harp Okuluna sivil liseden girmiştir. Bu yüzden askeri okul öğrencilerine karşı önyargılı olduğu, onları şımarık bulduğu söylenir. Harp okulu komutanı olunca öğrencilere kök söktürür, tasarruf diye kahvaltıda zeytinleri bile sayıyla verdirir, yemekler azaltılır, oysa bu menüler kalori ve mevsimlere göre hesaplanmaktadır.

Öğrencilerin sosyal ve özel hayatlarını mercek altına alır.

İspiyonculuk askeriye’de en büyük suç sayılırken hulusi zamanında “teşvik” edilir bir hale gelmiştir. Öylesine seri çalışır ki, öğrenciler arasında “su uyur, hulusi akar” denilmektedir.

Akar’ın gözdelerinden biri Albay Sadık Üstün için devre arkadaşları “hala imamların peşindedir” diye bahsederler. Görevinden ayrılan Reha Taşkesen olayında telefon konuşmalarının dinlenmesinde Albay Üstün’ün ismi geçmektedir. Malum sebeplerden Öğrenci Alay Komutanlığı yaptığı halde General’liğe terfi edemeyen yegane Albay olan Üstün, emekli olduktan sonra da hulusi’yi makamında ziyaret edip, saatlerce kapalı kapılar arkasında “sohbet” etmektedir.

Cemaatci ağbilerin askeri okullar üzerindeki çalışmaları, kendilerine katılmayanlara yaptıkları psikolojik baskı ve işkenceler ayrı bir yazı konusudur.

Çoğunlukla özel kalem müdürlüğü ve plan subaylığı gibi karargah görevleri dışında tecrübesi olmayan, çok az kıta hizmeti ve ordu komutanlığı bile yapmamış olan hulusi’nin Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine getirilmesi tüm askeri teamüllerin dışında ve manidardır.

Sözleşmeli Subay eğitimleri için sivil üniversitelerden çeşitli meslek dallarından gelenler önce yazılı sonra sözlü sınavlardan geçerler. Birçok öğrenci sınavları başarıyla geçtikleri halde hulusi zamanında “Alevi oldukları gerekçesiyle” elenmiştir.

Cemaat askeri lise ve Harp Okullarında mesleğe başlayan astsubaylardaki yapılanmaya öylesine öncelik verip başarılı olmuşturki, halen görevde olan bir general “öyle hale geldiki, şakirt olmayan astsubay okullarına neredeyse alınmıyor” demiştir.

İmam Hatip kökenli Ahmet Erdoğan mezun olduktan sonra kıtaya çıkarılacağı yerde yine teammüllere aykırı olarak hulusi’nin “icra subayı” yani bir nevi bütün irtibatlandırmasını yapan özel kalemi olmuştur. Kıtaya bile çıkmadan nokta tayinle hulusi’nin yanına gelmiştir.

Kariyeri yetersiz omasına rağmen yine teammül dışı olarak BALYOZ davasında “bilirkişi” olarak savcılara servis edilen sahte dijital verileri “inceleyerek”, “bu bir darbe planıdır” şeklinde rapor verir.

Yasaya göre başka bilirkişilerin de rapora imza atmaları gerekirken BALYOZ davasını yürüten heyet diğer raporları gizleyerek sadece İmam Hatip kökenli Erdoğan’ın raporu üzerinde odaklaşır.

Tutuklu subaylar usülsüzlük yapmak ve davayı yanlış yönlendirmek iddiasıyla 3. Kolordu Savcısı Muharrem Yavaş’ı dava ederler ama hulusi komutasındaki 3. Kolordu hiç sesini çıkarmaz.

Bu raporun mahkemeye ulaşmasını sağlayan şahıs ise “Türkiye’nin konuştuğu adam Baransu (Taraf sözde gazette) ile tanışmanın heyecanını yaşıyorum” diyen Askeri Yargıç Bülent Münger’dir.

Bu arada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi konusu bizi aşar!

İmam Hatipli Erdoğan ile Baransu hayranı Yargıç Münger’i koruyup kollayan ise Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Metin İyidil’dir.

Kimdir İyidil?

Yardımcı sınıf olan “Personel”den kurmay akademisine Kabul edilen subay oranı yüzde bir bile değilken akademiden mezun olan İyidil, Fenerbahçe eski yöneticilerinden, Limak sahibi, havuz medyası fırtınasında ismini iyice duyuran Nihat Özdemir’in eniştesidir.

Bunları ve çok daha fazlasını öncelikle Yavuz Selim Demirağ’ın kitabından takip edebilirsiniz. Orduyu tasfiye etmek üzere tertiplenmiş, Amirallere suikast, casusluk, fuhuş davalarını takip eden Yavuz Selim Demirağ’ın bütün bu konular ile ilgili detayları anlatan “İmamların Öcü” isimli kitabını okumanızı, hulusi ile ilgili casusluk davası iddiasını bizzat irdelemenizi tavsiye ediyorum.

Hanefi Avcı’nın savcılığa Cemaat’in TSK ve yargıdaki imamların isimleri verdiği bilinen bir gerçekken bu isimlerin hala açıklanmayışı manidar mıdır, değil midir?

Saygı Öztürk’ün tamamen belgelere dayanan “Kırmızı Klasör” kitabına şöyle bir bakım lütfen. Emniyet İstihbaratının kilit ismi Sabri Uzun’un “İn” adlı kitabını da unutmayalım.
İnsanlar kahrından öldü, kanser oldu öldü, intihar edenler oldu, çocuklarının büyüdüklerini göremediler, cenazelerini toprağa veremediler.

Gerisini Sevgili Yılmaz Özdil’in kaleminden okuyalım.

hulusi bey, bu trajedi yaşanırken genelkurmay ikinci başkanıydı, gıkını çıkarmıyor, karargahında oturmanın keyfini çıkarıyordu.

Aradan az zaman geçti.
Tuğçe, kahrından kanser olan amiral babasını toprağa verirken… hulusi bey, kuvvet komutanı olmuştu, lütfedip cenazeye bile katılmadı.

Aradan az zaman geçti.
Çetin Altan öldü, hulusi bey genelkurmay başkanı olmuştu, derhal taziye mesajı hazırlattı, asrın iftirasını manşet yapan, Atatürkçü subayları “cami bombalayan, dinsiz katiller sürüsü” şeklinde sunan Taraf gazetesinin yöneticisi Ahmet Altan’a gönderdi. “Duyduğunuz acıyı yürekten paylaşıyor, size sabır ve başsağlığı diliyorum” dedi.

Aradan az zaman geçti.
Hasan Karakaya öldü. Genelkurmay başkanlarına “gizli yahudi” diyen, Atatürk’e kin kusan yandaş gazetenin yayın yönetmeniydi. Genelkurmay başkanı hulusi bey, derhal taziye mesajı hazırlattı, “Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulmayacak bir boşluk oluştuğu”nu belirterek, “genelkurmay adına başsağlığı” diledi.

Aradan az zaman geçti.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin genelkurmay başkanı, sekiz şehidimizi toprağa verdiğimiz gün, koştura koştura gitti, Tayyip Erdoğan’ın kızının nikah şahitliğini yaptı.

Biz de buna şahidiz!

Seni unutmayacağız, asla unutturmayacağız hulusi bey.
Ne güzel dile getirmiş değil mi?

Keser döner, sap döner.
Gün gelir hesap döner.

Yemin olsun unutmayacağız.
Seni de, senin gibileri de!

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

2 yanıt

  1. Çok teşekkür ediyorum. Bu yeni kitabı da okuyacağım. Yukarıdaki özet de belirtilen kitapları okudum ama maalesef gelinen nokta itibariyle bütün bunlar gerçek olarak ortada dururken yasal olarak hiçbir şey yapılamamasıdır. Çözmemiz gereken en önemli sorun budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir