Ara
Close this search box.

O Bizden Biriydi

Korumalar ordusu yoktu.

Protolden sıkılırdı, kendisine yönelik övgülerden hoşlanmazdı.

Tam bir halk adamıydı.

Screen Shot 2018-02-05 at 5.57.40 PM

Kraliyet sofralarında bütün asilzadeleri büyüleyen, her telden müthiş ses getiren, tarihten felsefeye, edebiyattan sanata, her konuda derin bilgisi, karizmatik ve entellektüel yapısı ile dinleyenleri kendisine hayran bırakan bir yapısı vardı. Çocuk gibi meraklıydı. Kafasına taktığı bir işi değişik kaynaklardan derinlemesine araştırır, öğrenir ve kendi yöntemlerini kullanarak uygulardı. Bozkır’da başkent kurup, çorak topraklarda orman ve çiftlik yapması bunun en güzel örneğidir.

Mutlu olduğu yer halkının bulunduğu yerdi.

Florya’da kürek çekerken yanına gelen gençlerle sohbet etmek, müzik sesi gelen yere “düğün mü var burada, girip bakalım” diyerek kimsenin cevap vermesini beklemeden kalabalığın içine girmek, yol yapan işçilerle soğan ekmek yiyerek sohbet etmek sonra onlara yemek göndermek, balıkçı kahvesinde çorapları fora edip, paçaları sıvayıp, yalınayak kumlarda yürümek, manav kasasının üzerindeki menemene ekmek bandırıp, çayını yudumlamak, bunları yaparken de halkın nabzını yoklamak onu mutlu ederdi.

Ömrü saraylarda geçmişcesine yay gibi gerilerek, rüya gibi vals yapan Sarı Paşa farklıydı çünkü. Vals bitince orkestraya dönüp “Sarı Zeybek” dedikten sonra yükseklerden yeryüzüne bakan bir kartal edasıyla elleri iki yana kanat gibi açılıp topuklarını vura vura zeybek oynamaya başladığında, içindeki Anadolu sizi teslim alırdı.

O bizden biriydi.

500’den fazla isimle 300 senelik rönasansı gerçekleştirene nispet, o herşeyi tek başına 10 senede yapmıştı. At nalına çakılacak çivisi, ata yedirecek samanı olmayan bir ülke, on yıl içinde, dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri konumuna gelmişti.

Cumhuriyetin on ikinci yılında kendisi için bazı flamalar hazırlanmıştı.

”Atatürk bizim en büyüğümüzdür, Atatürk bu milletin en yücesidir, Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı” şeklinde hazırlanmış olan listeye baktı, buruk bir şekilde gülümseyerek listede yazılanları kalemle çizdi ve altına kendi el yazısıyla şu eklemeyi yaptı.

”Atatürk bizden biridir.”

Ankara’da havanın kapalı olduğu sıkıntılı bir kasım akşamı, Avrupa üzerinde savaş rüzgârları esmekte, genç Cumhuriyet kalkınma, büyüme ve gelişme çabaları içinde hedefe doğru ilerlemektedir. Mustafa Kemal hem mahalle hem de okuldan arkadaşı Nuri Conker ile Çankaya’da konuşmaktadır. Nuri Conker, ölene kadar Atatürk’ün kadim dostu kalmış, albaylıktan emekli ve paşalık dahil hiçbir mevkii kabul etmemiş gerçek sırdaş ve dosttur.

Screen Shot 2018-02-05 at 5.56.26 PM

Mustafa Kemal, hasta olduğunu ve artık sonunun geldiğini de sanki hissetmektedir. Kadim dost Nuri Conker, arkadaşının devlet meseleleri, kişisel sıkıntılar ve hastalığı ile bocaladığını sezer. Biraz konuları dağıtmak ve havayı değiştirmek ister. Konuşma İstanbul’a ve gençliklerine kadar gelir.

İstanbul özleminden ve arada sırada uğradıkları Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler. Gençliklerinde Harbiye ve sonra Akademi’deki günleri anarlar. Sık sık Tünel’e gidip kafa çektikleri, hatta paraları olmadığı zaman hesaba yazdırdıklarından söz ederler.

Arada da birlikte piste fırlayıp Rumeli havaları eşliğinde zeybek oynamak akıllarına gelir. Neşelenirler. Söz doğal olarak hanımlara gelmiştir.

Cumhurbaşkanı keyiflenmiştir. Hastalığını da unutmuştur sanki. Nuri Conker’in aklına parlak bir fikir gelir, der ki: “İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız… Kimse görmeden döner geliriz.”

Mustafa Kemal çok sevinir. “Nasıl yaparız” der. Nuri Conker kararını vermiştir. Her şeyi ayarlar. İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret veren Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır.

İstanbul ekspresinde üç kompartıman alınır. Kimseye sezdirmeden gece trene binilir. İstanbul’a gidilir. Hafif de tebdili kıyafet vardır tabii… Haydarpaşa’da Nuri Conker’in bir arkadaşı karşılar ve ver elini Boğaziçi.

Screen Shot 2018-02-05 at 5.56.18 PM

Orada gezerler, yürürler, denizi seyrederler. Boğaz havasını ciğerlerine çekerler. Sonra da Beyoğlu’na, Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler.

Saat 17 olmuştur. Artık yeni yeni herkes gelmeye başlamıştır. İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi bilirler. Özellikle Rumlar, Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleri ile hizmetin piridirler.

Apostol, Nuri Conker ile göz göze gelir.

Tanımıştır, Atatürk’ü eski müşterisi ve dostunu, çok sevinir.

Nuri Conker, “Sakın bozma” der. “Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim.”

Screen Shot 2018-02-05 at 5.56.40 PM

Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır. Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur. Arada merak edip, Nuri Conker’e de sormaktadır. “Galiba bizi hiç kimse tanımadı!” Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir.

Apostol güvence verir, “Sen merak etme Paşam”.

Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya oynamaya gelmiştir.

Bütün taverna şarkı, türkü söylemekte oynamakta hatta Atatürk bile artık dans etmekte ve türküleri mırıldanmaktadır.

Mustafa Kemal oyunu sezmiş ama artık o da bozmadan eğlenmeye devam etmektedir. Kadim dostunun da kıyağının farkındadır.

Dostluk da bu değil midir zaten.

Ayrılma zamanı gelmiştir. Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir.

Mustafa Kemal, madem kimse onu tanımamıştır, o da kapıya doğru yönelir.

Kapıya doğru gidince Apostol arkasından bağırır “Pasam gidiyor musun”?

Sarı Paşa cevap verir, “paramız yok ama, hesabı ödeyemedik”!

Apostol biraz şaşırır, “aman Pasam ne parası şok mutlu olduk, sizden para alacağiz? Her zaman bekleriz”.

Paşa yine seslenir bu sefer biraz daha gür bir sesle, “paramız yok Apostol, hesaba yaz sen”!

Apostol tekrarlar, “Aman Pasam ne hesabı, lütfen, her zaman” diye lafını daha bitiremeden Sarı Paşa bu sefer daha da gür bir sesle “paramız yok Apostol” diye bağırır.

Bu sefer Apostol uyanır, eski günlere gider aklı, gözleri dolar ve var gücüyle seslenir,

“Mistik, canın sağolsun vre, koyduk hesaba”!

İşte bu sözlerden sonra sarılırlar birbirlerine ve ağlamaya başlarlar.

Herkesin gözü dolmuştur. Bütün taverna ayağa kalkar ve alkışlar, herkes bir şeyler söylemektedir, “seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel”.

O bizden biriydi.

Cumhuriyeti kuranlar bizler için yaşadılar, bizlere onurlu, güzel yarınlar, özgür ve refah bir ülke bırakmak için çırpındılar.

 

Sahi, biz ne bırakacağız?

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir