Ara
Close this search box.

İsimsiz Kahramanlar

19 Mayıs 1919 belki de Samsun değil, Gebze-Kocaeli olacaktı.

Son iki yazımızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün, resmi bir görev almak ve Anadolu’ya geçmek için bir fırsat yaratmak yolundaki düşünce ve çabalarını anlatmıştık.

blog-mustafa-kemal-ismet-inonu
Mustafa Kemal ve İsmet İnönü

Fırsatı iyi değerlendiren Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşlarının da yardımlarıyla, olağanüstü yetkilerle 9. Ordu Müfettişi olarak, görev bölgesinde iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere gönderilir. İngilizlerin denetiminde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayınca hiç vakit kaybetmeden 25 Mayısta Havza’ya geçen Atatürk halkı işgalcilere karşı örgütlemek için çalışmalara başlar.

İngilizler ve Saray tam bir şaşkınlık yaşamaktadır. Nasıl bir hata içine düştüklerini anlayan İngiliz güdümlü Saray, telaş içinde Mustafa Kemal Paşa’yı, Havza’ya gitmesinden hemen 3 gün sonra geri İstanbul’a çağırır ancak artık iş işten geçmiştir.

Pekiyi, ya bu görev olmasaydı?

Tarihi çarpıtmaya çalışan, Paşa’yı sanki Vahdettin göndermiş, gitmeseydi “Milli Mücadele” başlayamazdı diyenlerin suratlarına bir “osmanlı tokadı” gibi çarpan, 15 Ocak 1919 tarihli bu macerayı çakmak gözlü önderin kendisinden dinleyelim.

Bir gün İsmet Bey’i (İnönü) davet ettim. Şişli’deki evimde beni yalnız bulan İsmet Bey, “Gene ne var?” dedi. Soru sorarken gözlerinin içi, yüksek zekası ve güven veren neşesi ile gülüyordu.

 

Bu münasebetle söyleyeyim ki benim en iyi anlaştığım dostlarımdan biri İsmet olmuştur.

 

Şuradan bana bir Türkiye haritası bulup masaya açar mısın, üzerinde konuşacağım.

 

“Mesela” dedim, “Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu’ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir? “

 

İsmet Bey masanın başındaki sandalyeye ilişti ve derin, derin düşünmeye başladı. O sırada ben salonun içinde dolaşıyordum. Bana sesleninceye kadar gezindim. Birdenbire ayağa kalktı, gülerek:

 

“Yollar çok, mıntıkalar çok” dedi.

İsmet Paşa seneler sonra aynı hikayeyi neredeyse harfiyen aynı şekilde anlatır ve şöyle bitirir.

Bana sordu, “İsmet, nasıl gideriz?”

Ben kendisine şu cevabı verdim. “Canım her taraftan gideriz, yol da çoktur, tedbir de. Mesele, çalışmak için yönümüzü tayin etmektir.” (İsmet İnönü, Hatıralar)

Cebesoy’da anılarında resmi görev henüz ortada bile yokken, yeni atandığı ve komuta edeceği 20. Kolordu Karargahını Ankara olarak tespit ederek direniş merkezinin bu nokta olması konusunda anlaştıklarını ifade eder. (Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları)

Şimdi işin en ilginç noktasına bakalım. Atatürk’ün yanından bir an bile ayrılmayan yaveri Cevat Abbas’ın,  seneler sonra, Atatürk’ün Anadolu’ya geçmek için üzerinde çalıştığı haritaları ve bu güzergahın Gebze-Kocaeli olduğunu gerçeğini ortaya çıkarıyor.

blog-mustafa-kemal-9-kolordu
Mustafa Kemal 9. Kolordu Müfettişi olduğu günlerde

Biz milletçe 19 Mayıs 1919 Samsun üzerine odaklaşmışken ortaya çıkan hikaye daha da önem kazanıyor. İşgal edilen İstanbul’a yeni dönen Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey aracılığı ile Yenibahçeli Şükrü Bey’i (Ahmet Şükrü Oğuz) Pera Palas’a davet ediyor. Henüz Şişli’deki eve bile taşınmamıştır. Yenibahçeli Şükrü Bey, Atatürk’e bağlı çalışan Karakol teşkilatının da içinde yer almış aynı zamanda da Maltepe Atış Okulu Müdürüdür. Paşa ile Çanakkale ve Anafartalar’da beraber çarpışmıştır.

Atatürk, Şükrü Bey’e çakmak gözleriyle bakar ve  “Şükrü Bey, gözünüz Gebze-Kocaeli yolunda olacak, orayı sıkıca kontrol altına alacaksınız” der.

“Bu Mustafa Kemal Paşa da, şu yolu neden tutunuz demiştir acaba, ne yapacak ki bu yol lazımdır, bir iş vardır da biz mi akıl edemeyiz” diyerek Paşa’nın yanından ayrılır.

Yenibahçeli bu emirin sebebini hiç anlamaz ancak yolu kontrol altına alır.

Atatürk, Samsun yoluna çıkmadan hemen önce Şükrü Bey’i bir kez daha çağırır ve “Bakınız, bu yollar bizim için çok önemli bir hal alacaktır. Buradan yapılacak işler önemlidir. Bu yollardan istemediklerimiz kesinlikle geçememelidir, geçerse bozuşuruz” der. Heyecanlanan Yenibahçeli Şükrü Bey “Paşam geçsin dedikleriniz geçer, geçmesin dedikleriniz dünya başımıza gelse geçemez, mahçup olmayız” diyerek heyecan içerisinde topuklarını vurarak selam verir. Oysa üzerinde üniforması, başında şapkası yoktur. Atatürk kendisini neşeyle yolcu eder.

Neler yapılmıştır o yol ve güzergahda?

Bu planla İzmit körfezinden 20. Kolorduya direk bir bağ, güvenilir bir yol oluşmuştur. Bu yolu takip ederek Milli Mücadele saflarına katılan bir çok isim arasında Halide Edip, İsmet İnönü gibi isimler de vardır. Atatürk’ün Cevat Abbas’ı bizzat gönderip tespit yaptırarak görev verdiği Yahya Kaptan, çevre köylerden Türk gençlerini alıp, gece sabahlara kadar talim ederek müfrezeler kurmuş, bunları Rum çeteleri ve hain saltanatın idam fermanıyla gönderilen kuvvetlerine karşı örgütlemiştir. İsimsiz kahramanlardan Yahya Kaptan, Atatürk’ün Nutuk’ta da yer verdiği üzere, 7 Ocak 1920 tarihinde işbirlikçi İstanbul hükümetinin hain tuzağına düşürülerek şehit edilmiştir. Yahya Kaptan işbirlikçi ve ittihatçılar içerisinde de her zaman Atatürk’ün yanındaydı. Nutuk’ta en çok yer alan isim işte bu Atatürk’ün çok sevdiği kahraman Yahya Kaptan’dır.

blog-yahya_kaptan
Yahya Kaptan

Bu yolu açık tutarak bir çok görevli ve ailelerini Milli Mücadele sınırlarına güven içinde getirilmesini sağlayan Atatürk silah sevkiyatı için de İnebolu yoluna önem vermiş, düşmandan alınan cephaneler önce Üsküdar’daki Özbekler Tekkesine getirilmiş daha sonra kayıklarla Karadeniz ve İnebolu üzerinden Anadolu’ya ulaşmıştır. Yağmur altında sırtındaki bebeğinin değil, top mermilerinin üzerini yemenileriyle örten Türk kadının efsanevi hikayeleri bu yolda yazılmıştır.

Atatürk Samsun’a çıktıktan sonra can dostlarıyla baş başa kalan Yenibahçeli kafasını iki yana sallar ve “ Ehh be yaa, şimdi yavaş, yavaş anlarım Mustafa Kemal Paşa bize ilk vaziyette Pera Palas’ta sen Gebze yolunu tutmaya bak demiştir de aklıma bunların hiç biri gelmemiştir. Şimdi anlarım ki hesaplamıştır bu işleri. Lakin ne zaman? Ona da benim ittihatçı aklım ermez be yaa!”

İsimsiz kahramanlardan biri de Topkapılı Cambaz Mehmet Bey‘dir. Haylaz, mı haylaz, zalimlerin karşısında, mazlumların yanında ve onların hakkını gözeten, kollarında bileklik, boynunda muskası, omzunda ceketi, çıkık elmacık kemikli, sürmeli gözlü, kaytan bıyıklı, genç kızların yüreğini hoplatan, hem bıçak hem de silahla attığını vuran bu yakışıklı delikanlı, önce tulumbacı olarak halkın gözünde kahramanlaşmış sonra koşarak Çanakkale’ye gitmiştir.

Uyanıktır, İstanbul çocuğudur. Gösterdiği kahramanlıklar ve şeytana külahını ters giydirecek zekasıyla büyük kahramanlıklar gösterir. Önce Onbaşı sonra Çavuş şeritlerini Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinden bizzat alır. Her seferinde Paşa şöyle seslenir kendisine: “Göreyim seni Topkapılı!”

İstanbul’a döndüğünde tam bir bitirim, külhanbeyidir. İşgalcilere ve işbirlikçi Saltanat’a ateş püskürmektedir. Ellerini, kollarını sallayarak İstanbul’u işgal edenlere seyirci kalanlara “Biz bunun için mi bunca şehit verdik Çanakkale’de” der, başka bir şey demez Topkapılı. Tüm kabadayılar gelip ona biat ederler. Haksızlıklara karsı köpürür, adalet verilmez, adalet alınır” diyen Topkapılı gözü pek bir vatanseverdir.

blog-topkapili-cambaz-mehmet
Topkapılı Cambaz Mehmet

Atatürk bir gün Cambaz Mehmet’i yanına çağırır?

Ne zaman çağırır?

Sıkı durun; 13 Kasım 1918’de.

Kendisine bazı görevler veren Atatürk konuşmasını yine eski günlerde olduğu gibi bitirir. “Hadi göreyim seni Topkapılı!”

Atatürk’ün İstanbul’da kaldığı süre içinde ve Samsun’dan itibaren güvenliği Topkapılı ve onun kurduğu bir koruma ekibi ile yapılmıştır.

Atatürk Anadolu’ya geçtikten sonra Karakol Cemiyetinde yaşanan bazı sıkıntılar üzerine Fevzi Çakmak Paşa aracılığı ile Topkapılı Cambaz Mehmet’e ulaşmış, kendisinden düşman ve Osmanlı cephanelerinin yerini öğrenmesini, el koymasını, depolamasını, zamanı gelince Gebze-Kocaeli yolu üzerinden bunları ve vatan için çarpışacak herkesi Anadolu’ya geçirmesini istemiştir. Atatürk’e bağlı çalışan Mim Mim (Milli Müdafaa) Cemiyetinin Başkanı olan Topkapılı, İsmet Paşa’nın Harbiye Nezareti Müsteşarlığına getirilmesi için büyük uğraş vermiştir.  Bu yolla terhis ve emekli olan asker ve subayların isim ve adresleriyle silah depolarının yerlerini öğrenmiş, hem vatanseverleri hem de silah sevkiyatını Anadolu’ya yönlendirmiştir. İstanbul Telgraf Müdürü İhsan Bey’i de Milli Mücadele saflarına katan ve haberleşme konusunda son derece başarılı bir çalışma yapan Topkapılı Cambaz Mehmet, Sadrazam Damat Ferit’in yanına soktuğu hizmetkarlar aracılığı ile olanı biteni Ankara’ya rapor etmiş, Halife Ordusu, Casus Rahip Frew ve Sait Molla yazışmalarını da ele geçirerek büyük hizmette bulunmuştur.

blog-general-charles-harington
General Charles Harington

Muazzam bir istihbarat ağı kuran Topkapılı İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’un erken yaşlanmasına sebep olmuştur. Türk Ordusu Büyük Taaruza hazırlanırken eksik silahları karşılayabilecek tek bölge Maçka Kışlası, son derece sıkı güvenlik önlemleriyle bir İngiliz Taburu tarafından korunmaktaydı. Kimsenin adım atamadığı bu depoya Topkapılı tünel kazarak girdi ve cephaneliği içeriden boşaltıp silah sandıklarının için toprak doldurup bir gecede ortadan kayboldu.

Yine silah lazımdı ama bu sefer güvenlik daha da sıkılaşmıştı. Hedef Rami Kışlasıydı. Geceyarısı Fransız askeri üniformaları ve arabalarla kapıya gelen Topkapılı ve adamları Fransızların gözleri önünde kışladaki tüm silahları alıp ortadan kaybolmuşlardı. Ağzınız açık, hayretlerle dinleyebileceğiniz bu hatıralar bence Milli Mücadele sonrasında yaşanmıştır.

Atatürk Topkapılı’yı Ankara’ya çağırıyor ve “hakkın ödenmez” diyor. Kendisine İstanbul Milletvekilliği teklif ediyor.

“İltifatınıza teşekkür ederim Paşam, beni bilirsiniz, koşum tutmaz bir insanım, müsaade edin serbest kalayım” diyor ve Topkapı’da mütevazi hayatına dönüyor.

Dönmesine dönüyor ama bir gün  bir mektup geliyor kendisine.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’ndan

İstanbul’un düşman işgali altında bulunduğu sırada Osmanlı ordusunun depolanan silah ve teçhizatını her an ölümle karşı karşıya kalarak Anadolu’ya kaçıran, düşmanın gizli istihbarat teşkilatının içine yuvalanarak, milli kuvvetlere çok yararlı bilgiler sağlayan, M.M Grubu Başkanı Topkapılı Mehmet Bey’e Vatan’a Hizmet faslından ayda ( o zamanın parasıyla) 1500 lira maaş bağlanması, Büyük Meclis’in 24 Haziran 1923 tarihli toplantısında oy birliğiyle kararlaştırıldı.

Bu mektubu gözü dolarak okuyan Topkapılı ne yapıyor biliyor musunuz?

“Vatanım için, Mustafa Kemal Paşam için üzerime düşen görevi yerine getirmeye çalıştım” diyerek maaşını Kızılay’a bağışlıyor.

Ruhları şad olsun.

[vc_row padding=”small” vpadding=”small”][vc_column][vc_separator dh=”1″ color=”primary” margin_top=”30″ margin_bottom=”20″][/vc_column][vc_column width=”3/4″][vc_column_text el_class=”blognote”]Bu yazı ilk olarak, bir Başkent Üniversitesi Kültür Yayını olan Bütün Dünya Dergi’sinin 2016 Ağustos sayısında yayınlanmıştır.[/vc_column_text][/vc_column][vc_column width=”1/4″ text_align=”right” el_class=”blogbutton”][vc_button style=”alternateprimary” align=”center” title=”Dergiyi Oku” target=”_blank” href=”http://www.butundunya.com/index.php?arsiv=2016/08″][/vc_column][vc_column][vc_separator dh=”1″ color=”primary” margin_top=”3″ margin_bottom=””][/vc_column][/vc_row]

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir