Ara
Close this search box.

15 Temmuz, Fetö, Dün, Bugün ve Yarın

 

Yurtiçi ve yurtdışı’nda 15 Temmuz ile ilgili bir sürü toplantı var.

Anma mı olacak, kutlama mı filan derken önce “Direniş” ismi verilmiş.

Direniş aslında hükümetin genlerine ters.

Türk askerini küçük düşürmeye yönelik broşürlerle başladı sözde “direniş”.

Posterlerde önde teslim alınmış kaçmaya çalışan askeri bizim hulusi’ye benzettim.

Sonra “Direniş” birden “Detan” oluverdi.

Eğer bu “Destan” ise 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim nedir? Bu direniş sırasında şehit olanları anarken, Güneydoğu’da, Doğu’da, sınır ötesinde şehit olanların aileleri ne diyor, ne hissediyor sizce?

Geçelim.

Sanırsınız ki tehlike atlatıldı.

Oysa Fetö bitmedi.

Hatta bitmeye yakın bile değil.

Fetö güçleniyor, hasta yatağından doğruldu.

Ama anlatamıyoruz.

Fetö’nün siyasi ayağı araştırılmasın diyen hangi parti, haydi bir düşünün.

İp ucu veriyorum, hani içinde “hiç” fetö’cü olmayan tek parti!

Herkesin cemaat ile kanka olduğu dönemde bizler onun evinin önünde protesto yürüyüşleri yapıyor, okullarını kapattırıyor, Balyoz, Ergenekon gibi kumpasların sahteliğini belgeleyerek mahkemelere veriyorduk.

O zaman amaç farklıydı. İktidar bu hainlerin gerçek gücünün ayrımında değildi. Ortak düşmanlarını yok ediyorlardı. Tatlı su demokratları da destekliyordu.

Neden?

Çünkü hazretler darbe’ye karşıydı.

Yani askeri darbe!

Yoksa şekilde görüldüğü üzere “Cüppeli Darbe” ile kimsenin bir sorunu yoktu.

Daha da doğrusu vesayet altında kalmaktan, askerden korkuyorlardı.

Asker ortak düşmandı.

Hükümet Cemaat sayesinde güçlenmiş, bürokrasi kuvvetlenmiş, önemli makamların hemen hepsinde Cemaat örgütlenmesi gerçekleşmişti.

Cemaat olmasa askerin kendilerine izin vermeyeceği düşünülüyordu.

İşte hükümet bu yüzden de bir çok haksız ve hukuksuz işleri görmemezlikten gelmeyi tercih etti. Ne şikayetler dinlendi ne de uyarılar. Bilakis önleri açıldı. Destek verildi, kadrolaşmalarına izin verildi.

Cemmat sadece 6 aylık bir kurs ile özel sınıf yutturmacası yaratarak Emniyet kadrolarını ele geçirdi. Askeri okullarda yapılanlar görmezden gelindi. İrticai faaliyetlerden dolayı atılması gerekenler terfi ettirildi. Akape sayesinde irtica suç kapsamından çıkarıldı. Hani 15 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı Paşa’nın emriyle hareket ederek facianın çok daha büyümesinin önüne geçen şehit Assubay Ömer Halisdemir’in vurduğu Semih Terzi var ya! Aksakallı Paşa bu hainin cemaatci olduğundan o kadar emindi ki vur emrini vermişti. Bu hain Silahlı Kuvvetler’den atılması gerekirken terfi ettirilmiş bir cemaatçiydi.

O dönemde gazetecilerin bile elinde olan listelerde yer alan isimlerin hemen hepsinin fetöcü olarak, darbe teşebbüsü sonrası ya öldürüldüğü ya da tutuklandığı görüldü. Asker, Hükümet ve MİT bu kadar mı habersizdi?

Elbette basiretsiz hani “kasapdaki ete soğan doğramayan” hilmi gibi, “ters L şeklinde el pençe divan” necdet gibi yerlerini hak etmeyen sözde Genel Kurmay Başkanları’nında bu konuda etkisi çok oldu. Amerika tarafından takdim edilen “liyakat” ödülünü meşhur “Çuval Olayı” emrini veren Ray Odierno’dan alan Kayseri’li hulusi de yaptıkları, söyledikleri ve hareketleriyle ne kadar “laik” ve “Cumhuriyet” sevdalısı olduğunu gösterdi. Kendi ordusu tarafından teslim alınan ilk GKB olanı hulusi, çoğunlukla özel kalem müdürlüğü ve plan subaylığı gibi karargah görevleri dışında tecrübesi olmadığı, ordu komutanlığı bile yapmadığı halde Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine getirilmiştir. GKB olduktan sonra da Atatürk’e kin kusan ahlaksız Hasan Karakaya ölünce derhal bir taziye mesajı yayınlamış, “Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulmayacak bir boşluk oluştuğu”nu belirterek, “genelkurmay adına başsağlığı” dilemiştir. Aynı hassasiyeti edebiyete göçen aydınlarımız için göstermeyen hulusi, sekiz şehidimizi toprağa verdiğimiz gün RTE’nin kızının nikah şahitliğini yapmakla meşguldu.

Haksız yere yargılanan, hapis yatan, hastalanan, ölen hiç bir silah arkadaşını ziyaret etmeyen bu ünlü “Türk Büyükleri”, olan bitenden bu kadar habersiz olabilirler mi sizce?

Türkiye’de hala Amerika’daki karargahlarından yönlendirilen hücreler, avukatlar, savcılar, hakimler, subaylar, emniyet müdürleri, kaymakam, valiler ve üst düzey bürokratları var. Hala çok ciddi boyutlarda para kaynakları, medya kuruluşları var.

Devletin her tarafına sızmış olan bu örgüt üyesi “hamd’olsun” bir tek akape’de yok. Fetö ile başbaşa, grup halinde, yanyana, karşılıklı fotoğraflar var, aynı akapeliler tarafından destan gibi yazılmış övgüler, şiirler, yalakalıklar var, medya görüntüleri, basın açıklamaları, ziyaretler var ama bir tek tane siyasi ayağını oluşturmuş akape’li yok.

Ne güzel hikaye değil mi?

Kendi medya ve bürokratları ile el ele vererek, sahte belgelerle insanların hayatlarını karartan, vatanseverleri sanık, teröristleri tanık yapan cemaat hainlikte yeni bir çığır açan Fetö’cüler, Mehmetçikleri PeKaKa’ya sattılar, Türkmenleri ortada bıraktılar çoluk, çocuk.

Yapılanlar Fetö’ye karşı operasyon değil, yara bandı.

Tepişme başladığında Fetö önce PeKaKa pazarlıklarını sızdırdı piyasaya.

Emniyet’in istihbarat birimlerinin yanı sıra MİT’i de tamamen ele geçirmek için hareket ettiler.

RTE bir manevrayla geçiştirdi.

Aslında bu geçici bir çözümdü. Fetö’nün bir hamlesi püskürtülmüştü ama yapılaşma, kadrolaşma olduğu gibi duruyordu.

Cemaatin bu cüreti bile tehlikenin büyüklüğünü anlatamamıştı.

Liyakat veya gerçekten hakettikleri için değil, cemaatçi oldukları için atanan yargıç, savcı ve emniyet müdürleri çalışmalarına devam ettiler güle oynaya.

Kadrolaşmaya da.

Sahtekarların en büyüğü ve en alçağı sırıtarak poz veriyordu kameralara, altında Başbakan’ın hediye ettiği son model arabayla.

Amerika’ya gelen yalakalar Fetö’nün içtiği bardaktan su içmek, onun pjama veya tespihini almak için hazineler harcadılar.

Akıllara zarar harcanan paraların, alın teriyle kazanılmamış olduğu, kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek adına harcandığı son derece açıktı.

Sonra “alo bıbıcım” tapeleri.

Devleti çok sevdikleri veya adil olmak için değil, hükümeti devirip yerine geçmek için tezgahlanmıştı.

Zaten Fetö o sıralar artık kendisini paralel olarak değil, devlet olarak görüyordu.

Haydi onu da atlattı hükümet, dershaneler hamlesiyle cevap verdiler, bazı savcı ve emniyet müdürlerinin yerlerini değiştirdiler.

Özel yetkili mahkemeler kapatıldı.

Sadece eskiden suça karışmış emniyet görevlileri için işlem yapıldı, o kadar.

Yani hala bu hainlerin gerçek gücünü anlayamamışlardı.

Ne istediler de vermedik” şaşkınlığı buradan geliyordu.

 

Nihayet en kötüsü geldi başa.

15 Temmuz yaşandı.

Aslında akape kendi adına bu olayı iyi yönetti.

Ancak hala akıllanmadı hükümet.

Panikleyip de darbe teşebbüsünu erkene almadan ilk planladıkları gibi sabaha karşı 3’de yapmış olsalar, bugün çok daha ciddi sıkıntıların içinde olacaktık.

Ne diyor Erdoğan?

“Ezanlarımızı susturamayacaksınız” diyor.

Sanırsınız ki darbe yapmaya çalışanlar haçlı ordusu.

Oysa daha düne kadar ittifak içinde her şeyin anahtarını teslim edip sonra “kandırıldık” demişsiniz!

Aslında adaletsizlik hala aynen duruyor. Sadece makamda oturanlar yer değiştirdi.

Fetö bitmedi, bitecek gibi de değil.

Hükümet bataklıkta sinek öldürüyor.

Savcı’nın yerini değiştirmekle, onların bankasında hesap açanı içeri atmakla olmaz.

Teröristin ideolojisini anlayacaksın.

Örgütlenmesini, çalışmasını, temaslarını ve en önemlisi amaçlarını.

Gelin Avrupa’ya Amerika’ya da görün bakalım bitmiş dediğiniz cemaat sessiz ve derinden nasıl çalışıyor. Halkla ilişkiler uzman ve şirketlerinden politikacılara kadar yoğun bir programla hainliklerine nasıl devam ediyorlar.

Avrupa’dan başlayın Amerika’ya kadar Türkiye’nin itibarının bu duruma gelmesinin tek sebebi hükümet değil.

Gerçi bu duruma gelmek için hükümetin yardıma ihtiyacı yok, verdiği yanlış kararlarla zaten gidişatı belli ama bizim ifade etmek istediğimiz, yabancı basın, kamuoyu ve politikacıların kimler tarafından nasıl etkilendiği.

Maalesef “Eyyy Almanya” demekle, konuşma özürlü bir sözde bakan’ın yürüyüş yapanları terörist ilan etmesiyle, en büyük yalaka Bahçeli’nin karşısında olan herkesi “Fetö’cü” ilan etmesiyle olmuyor bu işler.

Hükümet’in özellikle yurtdışında çapsız yalaka ve bazılarını kendilerinin kurdukları sözde “Sivil Toplum Örgütleri” ve yandaşlardan sıyrılıp ciddi bir şekilde bu sıkıntıyı çözebilecek kurumlarla çalışma yapması gerekiyor.

Bu arada sağduyu sahibi, akıllı, bilgili, görgülü, ülkenin birliği, bütünlüğü ve bölünmezliği ile hukuk’un üstünlüğüne inanmış insanların, egolarını kapıda bırakıp bir araya gelerek Türkiye’nin yarınları ve şimdiden “partiler üstü” bir aday ile, Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine çalışmalara başlaması gerekiyor.

 

Bu yazıyı paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
Kaya Boztepe

Kaya Boztepe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir